Fotoğrafımı Eleştirebilir misin?

Yeni başlayanlar daha deneyimli fotoğrafçılara genellikle bu soruyla yaklaşırlar. Bana da sıkça sorulan bu soruya çoğu kez “Hayır” yanıtını veriyorum. Eleştiremem ya da henüz eleştiremem. Önce benim bazı sorular sormam ve yanıtlarını almam gerekiyor.

En kritik sorum şu: Ne umdun ne buldun?

Yani, ne yapmaya çalışıyordun ve ona ne kadar yaklaşabildin? Bu çalışmada sana göre hâlâ eksik olan bir şeyler var mı? Fırsatın olsa neyi değiştirirdin? Neyi ekler, neyi çıkartırdın?

Bunları ve benzer soruları sormadan sağlıklı bir eleştiriye girişmek mümkün değil. Sadece işin kendisine bakarak sığ, fazlasıyla kişisel, anlık ve yararsız değerlendirmeler yapmak bence kaçınılmazdır.

Wolfgang-Tillmans

Bu düşüncelerim yalnızca “acemi” fotoğrafçıların çalışmaları için geçerli sanılmasın. Esasen sanat eleştirisinin tümü için geçerli bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum.

Değerli dostum Murat Germen ile uzun yıllar birlikte “Çağdaş Fotoğraf Serileri” başlığı altında gerçekleştirdiğimiz söyleşi dizisinde de benzer bir eleştiri modeli geliştirmiştik. Özeti şu; “Bir sanatçıyı hiçbir zaman vaat etmediği bir şeyi bize vermedi diye eleştiremeyiz.“

Kaldı ki, bu önerme gündelik hayat için de geçerli; “sanatçıyı” yerine “insanı” sözcüğünü koyarak okumayı deneyin.

Bir başka ilke de karşınızdaki işi izlerken gözünüze çarpan ve size bir eksik ya da kusur gibi görünen her şeyin, aksi ispatlanana kadar kasti olduğunu düşünme mecburiyetidir. En azından saygı bunu gerektirir. Her iki ilkenin çoğunlukla göz ardı edildiğini kendi çalışmalarıma yönelik eleştirilerden, bizzat çok iyi biliyorum.

Bu nedenle, önce sanatçıyı, daha doğrusu işin sahibini, eski dille müellifi anlamaya çalışıyor, diğer işlerini, beyanlarını, serilerin ya da işlerin sunuş metinlerini okuyor, bu bilginin yani vaadin ışığında çalışma hakkında bir fikir yürütebiliyorum. 

Başka bir deyişle, sanatçıyı ancak açıkça ya da üstü örtük, dolaylı olarak ortaya koyduğu vaatleri referans alarak ve bu vaatleri ne kadar yerine getirdiğini bulmaya çalışarak eleştirebiliriz. 

Fark ettiyseniz, işi ne kadar beğendiğimiz, etkilenip etkilenmediğimiz bu modelin içinde bir girdi olarak kullanılmıyor. Zira işin içine kişisel beğenimizi soktuğumuz anda evrensel bir eleştiri metodu oluşturmak imkânsız hale gelecektir. Bunu kendi dünyamızda dilediğimiz kadar yapabiliriz ve yapıyoruz da. Sanatla kurduğumuz kişisel ilişki elbette çok güçlü ve yoğundur; ama sanat eleştirisinde bir kıstas oluşturamayacak kadar değişken ve kaypaktır.

Hatırlatmak gerekirse, yukarıda yazdıklarım sanat eleştirisinin tümü için söylenmiştir. Ancak fotoğraf eleştirisi söz konusu olduğunda daha büyük bir dikkat gerekiyor. Zira diğer optik sanatlar gibi fotoğraf da endüstriyel aygıtlarla üretildiğinden, dünya üzerindeki tüm fotoğraflar aşırı derecede birbirlerine benziyor. Kişisel dokunuşlar geliştirmek ve bu dokunuşların içine bir bağlam yerleştirmek, söz gelimi resim ya da edebiyat için daha kolay iken bir fotoğrafçının bunu yapabilmesi olağanüstü zor. Fotoğrafın sadece kendisine bakarak yorum yapmanın güçlüğü temelde bu zaaftan kaynaklanıyor. Bu durumda bağlam çok büyük bir önem kazanıyor. 

İşin yanında neler söylenmiş? Onunla nerede karşılaşıyoruz? Fotoğrafçının gündeminde neler var?  Öncesinde ve sonrasında başka neler yapmış? Neler söylemiş? Bunlar ve benzer sorular yanıtlanmadan yapıtın potansiyel tadını tümüyle çıkartmak bence mümkün değil.

Bütün bunları söyledikten sonra şimdi soruyorum:

Yukarıdaki fotoğrafı eleştirebilir misiniz?

Saraybosna’da Medya ve İnovasyon kampı