Selen AKTÜMEN, POV
Şiirle de Asaf’la da ilk karşılaşmam lise yıllarında mis gibi eski kokan bir sahafta oldu. Büyük bir okuma açlığıyla gittiğim bu sahaftan, elimde üç farklı yazarın şiir kitabıyla çıktım: Cemal Süreya-Sevda Sözleri, Atilla İlhan-Ben Sana Mecburum ve Özdemir Asaf-Bir Kapı Önünde. Eve heyecanla gidip kitaplarımı gösterdiğimde annemin gergin bakışlarla kitapları incelediğini hatırlıyorum. O an benim aşık olduğumu düşündüğünü ise sonradan öğrendim. Öyle ya… Şiir okuyorsanız ya aşıksınızdır ya da ağır, bunalımlı bir ergenlik geçiriyorsunuzdur. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Şiir başka hiçbir şeye hizmet edemez ve sana başka hiçbir şey sunamaz. Ben kendi merakımın peşinden gidip bu üç kitabı da bir çırpıda okumuştum. Cemal Süreya ve Atilla İlhan’la arama hadsizce mesafe koymuş, Özdemir Asaf’ı ise he’mdert belirlemiştim. İşte o zamandan beri bazı zamanlar onun şiirleri altına cevaplar yazar, dostluğuna güvenerek kendi hissettiklerimi anlatmaya çalışırım.
Peki neydi beni ona bu kadar çeken, kendi dertlerimi anlatmaya iten?
“Ama ben en çok şeyi
En kısa zamanda sana söyledim…
Yalnız sana.”
Özdemir Asaf hislerini ince ince işler dizelerine. Kendisi gibi naif ve kırılgandır cümleleri. Bağırmaz, suçlamaz… O, yoğun olan duygu ve düşüncelerini kendine özgü, saf bir dille aktarır şiirlerine. Hem umut taşır içinde hem de yorgundur bir parça. Hem anlatmak ister hem de anlaşılamamaktan dolayı kırılmaktan korkar. Cesurdur ama aynı zamanda ürkektir.
“Türkiye’de İstanbul ne ise,
İstanbul’da gece ne ise
Gecede yürümek ne ise
Yürürken düşünmek ne ise
Seni unutamamacasına düşünmek ne ise
Unutamamanın anlamı ne ise
Seni sevmek ne ise
Saklayayım mı yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise…
Her neyse…”
Aşka dair şiirleri, okuyan herkesin anlayabileceği niteliktedir aslında. Saf ve kendine özgür bir dille anlatır aşkı. Kimi zaman bir umut arar, kimi zaman ümitsizdir. Kimi zaman seçtiği kelimeler öyle zariftir ki gülümsetir okuyanı, kimi zaman da hissettiği duyguları öyle güzel benzetmelerle döker ki dizelerine uzaklara daldırır.
“Bu bakış seni görmek içindir
Senden başka bir şey var mı…
Denizlere bakıyorum, denizlere…
Denizler bu kadar mı…
Bakıyorum başka şeyler göreyim diye…
Tabiat ezilip büzülüyor karşımda.
Manzaraların ömrü birer saniye.
Bulutlar ayağımın dibinde, sen başımda.
Yıldızlara bakıyorum, yıldızlara…
Bir sen varsın benimle bakan.
Ne oldu diyorum, öteki insanlara…
Hani sözleri vardı, hayatı aydınlatan.”
Okurken ona yakın hissedersiniz kendinizi; çünkü hemen hemen her şiiri bir yaşanmışlık barındırır. Belki de buna en güzel örnek, karşılıksız aşkı için yazdığı Lavinia adlı şiiri olabilir. Kadının ismi bu değildir aslında, fakat şair böyle seslenir aşkına. Lavinia’nın iki anlamı vardır: hayal edilen sevgili ve ölüm çiçeği.
Aşk şiirlerinin yanında, “Dünya Kaçtı Gözüme” adlı şiir kitabında ise daha çok yaşama telaşından, eski zamanların güzelliğinden ve yalnızlıktan bahseder. İnsanı, toplumu ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi de şiirlerine bilgece yansıtır yazar.
“Benden onlara benzer olmayı beklemeyin
Ve onları yineler olmayı beklemeyin
Herkes yeniliğine varır, kendi kalırsa
Kimseden bana benzer olmayı beklemeyin..”
Annem endişelenmekte haklıydı belki de. Asaf’ın edebi duruşuna da kendisine de zamanla aşık oldum. Aynı zamanda onu bir dost, bir yol gösterici olarak gördüm. Derdini, duygusunu büyük bir şiddetle bağır çağır anlatmaya çalışan insanların / yazarların aksine onun sakinliği, bilgeliği, yalınlığı bana hep ilham verdi ve büyüledi.
Seni saklayacağım Asaf… Yazdıklarımda, çizdiklerimde, şarkılarımda ve sözlerimde.
Son olarak, “Peki yani ne yapmak istedi Özdemir Asaf?” derseniz, yazarın cevabı şu şekilde:
“Tüm dünyayı kucaklamak istedim;
Kollarım yetişmedi.”