Şarkıcı, söz yazarı, besteci, oyuncu ve şair olarak tanıdığımız Can Bonomo pandemi günlerini, sanat ve müzik anlayışını ve İstanbul’a bakış açısını detaylarıyla anlattı.
Röportaj: İbrahim Teymur
“Yeni normal” sizin için nasıl gidiyor? Mart ayından bugüne pandeminin hayatınızdaki yansımalarından bahseder misiniz?
İnsan her şeye alışıyor. Böyle bir şeyle nasıl başa çıkacağız diye düşünürken buraya kadar geldik işte. Elbette çok sıkıcı, elbette zor ama hayattayız. Başlarda herkesin düştüğü tuzaklara ben de düştüm: “Haydi uzun süredir isteyip de yapmadığım şeyleri yapmaya başlayayım” kafasına girmiştik ya. Allah’tan çabuk çıktım oradan. İnsan bir şeyi gerçekten istiyorsa yapar. Uzun süredir ertelediğimiz şeyleri yapmak istemediğimiz için erteliyoruz. Hayat istemediğimiz şeylere vakit harcamak için çok kısa. Al işte, pandemi var. Neyi gerçekten isteyip istemediğimizi düşünelim. Kendimizle tanışalım. Daha değerli bunlar.
Sanata, müziğe, resme nasıl başladınız? Sinema ve TV lisans eğitiminizin sanat yaşamın ve başarı grafiğiniz üzerindeki etkisine dair neler söylemek istersiniz?
8 yaşında gitar çalmaya başladım. Dedem TRT Korosunda vokalist, annem ressamdı. Evde ne varsa onu görüyor, öğreniyor insan. Güzel Sanatlar’da okumak çok faydalı bir deneyimdi. Çok yaratıcı, çok üretken insanlarla birlikte büyümüş oldum.
“Burada yaşıyor olmasaydım bambaşka bir müzik yapıyor olurdum elbette, ama yine de yapıyor olurdum.”
Can Bonomo
Kimileri hayatını İstanbul’da geçirmiş, kimileri bu şehri hiç görmeden aşık olur gibi sevmiş İstanbul’u. Kimileri yazma ilhamını İstanbul’dan alırken, kimileri onu özleyerek yazmış dizelerini. Birçok şairimizin şiirlerine konu olmuş İstanbul. Can Bonomo’nun şiire bakışıyla, İstanbul arasındaki ilişkiyi sorsak?..
Van Gogh köyde büyümüş, köylülerin ellerini çizerek başlamış resim yapmaya. İstanbul’u hiç görmeden İstanbul’a aşık olan adam da hayallerine aşıkmış işte bir şekilde. Bir şeyler üretmek için motivasyonunuz varsa bunu her yerde, her koşulda yapabiliyor olmanız lazım. Biz biraz fazla romantik yaklaşıyoruz İstanbul’a. Burada yaşıyor olmasaydım bambaşka bir müzik yapıyor olurdum elbette, ama yine de yapıyor olurdum. Sen hiç görmediğin bir şehri kafanda kurup ona aşık olacak hayal gücüne sahip bir insan olursan amaç değil, araç olur İstanbul.
Pop art sonrası sanat dünyası, sanatın çok başka boyutlarla algılanabileceğini, daha kolay anlaşılabilen ve toplumu daha hızlı etkileyebilen bir yönünün olduğunu görmüş oldu. Yaptığınız müziği pop art akımı içinde nasıl değerlendirebilirsiniz?
Pop art kavramı inşa edildiği yıllarda da çok tartışılmış. Andy Warhol’un seri üretimleri, Roy Lichenstein’in karikatürvari çalışmaları, Duchamp’ın Çeşme’si sanat olarak algılanmadan önce insanların kafasında birçok soru işareti oluşturmuş işler. Tüketim toplumuna evrildiğimiz o zamanlar pop art dediğimiz şey pop müzikle, fast food’la, süpermarket zincirleriyle el ele yürüyordu. O dönem insanların buna ihtiyacı varmış, ya da öyle düşünmeleri istenmiş. Yıllar geçti bunların üzerinden. Çağın ruhu durmadan değişiyor. İhtiyaçlar değişiyor. Gençlik değişiyor. Sağlıklı dozda pop kültüre olan ihtiyacımız yadsınamaz ama şimdiki gençlerin daha büyük haplar yutabilecek kapasitede olduğuna inanıyorum ben. Kendimi bu hızlı tüketim ağının içerisinde konumlandırmıyorum. Benim ilgimi çeken şeyler “kolay sindirilebilen” şeyler değil. Müziğimde ya da icra ettiğim herhangi bir sanatta tercih ettiğim yönelim de bu değil.
Çeşme, Marcel Duchamp, 1917 Hemşire, Roy Liechtenstein, 1964
Cemal Yurga 2002 yılında yayımlanan 20. Yüzyılda Türkiye’de Popüler Müzikler kitabında, 1990’ların ikinci yarısında ülkemizde birdenbire patlayan pop müziğin arabeskin önüne geçtiğini ifade ediyor. Türkiye’de pop müzik piyasasının hızlı yol almasını sağlayan sebepler sizce nelerdir?
Hızlı tüketilebilen şeyleri seri üretebilirsiniz. Bu zaten sonsuz pop şarkı demek. Bu içerikleri temel alırsak icracıların vasıfları, müzik bilgileri ve yetenekleri zaten önemsiz hale geliyor. Bu da sonsuz popçu demek. Sonsuz popçu ve pop şarkının var olduğu bir dünyada başka çok az şeye yer kalıyor zaten. Elbette burada pop müziği bir tür olarak değil, bir kültür olarak ele alıyorum. Tür olarak baktığımız zaman çok değerli, sanatsal içeriklerle ve sanatçılarla karşılaşmak mümkün.